28 Kasım 2010 Pazar

1 hafta değildi bu üzerimizden geçen..

Nasıl bir haftaydı bu? Bayram nasıl oluyor da sadece 1 hafta önce yaşanmış olabiliyor? O kocca dinlence, eğlence, gezmece, tozmaca, gülmece, tembellik nasıl oluyor da takvimlerde sadece 1 hafta gibi görünen 7 gün öncesinde kalıyor ben aylar geçmiş gibi hissediyorken, üzerimde ayların yorgunluğu olduğunu hissederken? Güya hep güzel şeyleri de yazma heveslisi ben, bayram haftasına dair 2 satır yazmayı beceremeyip gene keyfim kaçıkken gecenin 3'ünde buralara düştüm.. gerçi bayram haftasına varana kadar öyle hengamelerin içine soktu ki bizi çoook sevgili patronumuz bayramın gelişinin bile farkına varamadık, belirsizlikler, sıkıntılar, cevap bekleyenler, bilinmeyenler, aptallıklar, hırslar, zamansızlıklar içinde boğulmaca.. üstüne saçma sapan nedenlerle gene hiç bir şey elde edememe, üstüne bayram olsa ne yazar.. eskiden adi pollyliğimden, şenliğimden bana her gün bayramdı, artık yaşlanıyor muyum ne oluyorsa her gün bayram olsa da tat tuz yok, ya da bana gene her gün bayram ama bu defa sinir stresten bu delilik.. neyse gene gelelim bu haftama, pazartesi öyle çok da sendrom şeklinde geçmedi, yapılması gerekenlerin yapıldığı ama gene uzuuun süren bir iş gününün sonunda, dükkanın kepenkini kapatıp çıkabilecek kadar geç çıktık (kepenkler çoook eskilerde kalmış olsa da..)
işler hallolunca geç çıkışlar bile koymuyor insana ve ayrıca bu geç çıkma işine kendin karar veriyorsan, emirle değilse, ama bir de şöyle bir şey var ki sen ne kadar geç çıkarsan çık, ne kadar kendini paralarsan parala kimse buna değer vermiyorsaaaaa işte o zaman çıldırıyor insan.. salı sallandı ama sonuna güzzel bir etkinlik koyduk resmen ruhumuzu besleyen bir klasik müzik dinletisi ile..üstelik nasıl muhteşem bir mekanda, insan hayatı ne kadar farklı görüyor, farklı algılıyor böyle seslerle, böyle mekanlarla.. her klasik müzik dinlediğimde dediği gibi gene dedim, yarından itibaren heeep klasik müzik dinlicem, mutlu olucam diye.. ama şunu yapıcam, bunu yapıcam, bunu hayatta yapmıcam dediğimiz şeylerin ne kadarını hayata geçiriyoruz, kendimize ne kadar söz geçirebiliyoruz şu hayatta?? -1
(egi gene sorularına başladı)
hafta ortası gene yoğun ama normalimsi gene uzun bir iş günü, ama hep yorucular, eve pestil gibi gelmece, sanki taş ocağında çalışıyor gibi pelte halleri..
perşembe gene etkinlik günü müthiş bir performans eşliğinde "kendi kendine konuşmaktır AŞK.." AŞKın ne olduğuna kimse karar verememişken birinin tam bir cümle kurabilmesi "-dir,-dır" eki ile kesin hüküm verebilmesi bile etkileyici.. hakikaten AŞK nedir? AŞK kimdir? -2
cuma geldi hoş geldi, ertesi ne de olsa 2 gün tatil bana, haftaya da ortağıma.. ta kii gene akşamın 7'sinde patronla konuşuncaya kadar..
"sezon kapandı" artık ikinizde geliyorsunuz..
ne bu??? balık sezonu mu? biz sadece onun attığı yemlere odaklanmış, 5 sn'lik hafızası olan muhasebenin balık kulları.. o istediğini ister, istediğini yapar, istediğini yaptırır, istediğini alır, istediğini verir ya da hiiiiç vermez, verirseee biri duyar maaaazallah!!! ben ömrümde böyle geri zekalıca sistemler (sistemsizlikler), böyle iletişimsizlik, böyle ben yaptım olduculuk görmedim, hadi gördüm, duydum diyelim ama beeeeen nedeeen yaşıyorum bunu???
nedir bu kadar basiretimi bağlayan ve hareket etmemi engelleyen?? neyi bekliyorum keşfedilmeyi mi???-3
böyle ruh hali ile biten bir cuma(nın)ertesi hakkında herhangi bir şey yazmaya gerek var mı? öküz gene öküzdür cumartesi günü, gene eşşek gibi gider, eşşek gibi çalışırsın çünkü sesini çıkarmazsın, çünkü o ısırır, o yer, seni o yarattı ya ona karşı gelinmez... Ulan sen senin var olma nedenin anana babana bile karşı geliyorsun senden bir şey istedikleri, senin yapmak istediğin bir şeyi engelledikleri zaman, bu onlardan daha mı büyük? daha mı ulu? daha mı kıymetli, değerli, önemli??-4
ve işte tek tatil günüm pazarımın 4 saatini yedim bile, kaldı 20 saat! bu 20 saatte hem uyuyacağım, kocca ve sinir bozucu haftanın yorgunluğunu atacağım (ki 20 saat uyusam belkii bir kısmını atarım öyle bir ağırlaşmış, bitmiş hissediyorum kendimi).. hem 5-6saat dernekte geçireceğim, 1 saat civarı uyanış-hazırlık ve kahvaltı için.. yemek yiyeceğim, yol gideceğim, 1-2 insan yüzü görmeye çalışacağım, nefes alacağım, sonra bir de bakacağım ki büttün hafta beklediğim gün bitivermiş, hani ders çalışmak, hani Hrant'ı okumak, hani puzzle yapmak.. vaaay bee ne kadar güzel bir pazarmış bu herkese yeter.. eline geçenler (kalan varsa) ve bir pazar sana yeter mi?-5
blogu yazarken bazı yerlere sayılar verdim, hatta bazı yerlere değil bazı sorulara..
eğer gerçek bir hayat istiyorsam bu 5 soruyu çözmeliyim ki hayata yeniden başlayayım..
onun için bana şans dileyin bu soruları ennn kısa zamanda çözüme ulaştırıp aranıza döneyim diye..
5 soru işaretli egi

7 Kasım 2010 Pazar

333 :)

ne yazık ki çooook uzun zaman olmuş her zaman ki gibi.. amaaa bu defa bir hüzün, bir sıkıntı, bir kızgınlık ya da bir umudu paylaşmayacağım bu satırlarda.. bu defa mutlu geçen bir kaç zamanı ölümsüzleştirmek istiyorum, hatta bunu yazmak için bile geç kaldım ama geç de olsa yazmam önemli, şu satırlara başlamış olmam bile büyüüük gelişme :))
29 ekim normalde bir çok çalışan insanın izin günü olmasına rağmen, resmi tatil olmasına rağmen bizim firmada işler başka türlü işliyor, geçen sene direkt olaraka biz resmi değil dini bayramlarda tatiliz diyen patronu 28 ekim akşamı kapıdan çıkmamıza 2 dakika kala bir deli cesareti aradım.. (bu arada belirtmeme gerek var mı bilmiyorum ama bir çok arkadaşım 28 ekimde de yarım gün çalıştı..) yarın normal mi çalışıyoruz dedim, yarın ne cumaa değil mi dedi, dedim cuma ama 29 ekim.. hee hahaha şeklinde dalga geçti kendileri, cumartesi kim gelecekse o yarın gelmesin o zaman dedi.. yani hedeften şaştı, normalde olması gereken muhasebenin hepten kapalı olmasıydı amma biz orda sadece muhasebe değil tüm eksikleri dolduran elemanlar olarak çalıştığımız için bizsiz yapamıyorlar :S normal sırada cumartesi benim izin günümdü yani patronun kafasına göre ben cuma gelecektim, Demom da cumartesi.. Amma işte orda her şey değişti, Demom daha önceden de demişti, sen gelmezsin 3 gün tatil yaparsın diye ama ben patronun izin vereceğini düşünmüyordum ikimize ya da ikimizden birine, neyse Demom bir güneş gibi doğdu :) (bu arada Demom kimdir diye de bir dip not düşmeli: kendisi benim hayatımı değiştirenlerden, firmadaki bölüm değişikliğim Demom yalnızdı diye ortaya çıktı, burda öğrendiğim bir çok şeyi kendisinden öğrendim, ayrıca şu firmada 2 çalışıp, 1 gülüyorsak, çalışmaktan keyif alabiliyorsak, üzerimize iş kitlendikçe kahkahalarımız daha şen çıkıyorsa bu ikimizin uyumundan ve hatta ikimizin deliliğinden kaynaklı, iki deli birbirimizi bulduk, gemiyi yürütüyoruz ama kimse farkında mı bilmiyorum. biraz kader arkadaşlığı, biraz yoldaşlık, bir garip yolcuyuz hayat yolunda, dostuz, arkadaşız, abla-kardeşiz.. kendisi hakkında daha çook şey yazılır da aynı bi yazı olsun o da) ne diyorduk Demo ısrarla sen git 3 gün kullan, bari birimiz tat alsın diye kahramanlık yaptı, ben de kıramadım kendisini :)
ehhh o andan sonra beyin işlemeye başladı napmalı, ne etmeli, kiminle görüşmeli, nereye gitmeli, plan plan plan.. tatil günlerinde yapmaktan en çok hoşlandığım şey, çevremdeki değerlilerimle olabildiğince görüşmek ama skor yapar gibi minimum zamanda maksimum kuzen, arkadaş, aile ile görüşmek hep hedefim ve tabii keyif almak :))
29unda yengem de izinliymiş çoluk çocuk, anacım, ablam toplanıp halama gidelim dedik gündüz programı için, akşam üstü Taksim'e geçip Gizem, Cihan falan bir şeyler yaparım diye düşündüm şehre inmişken..
Günü aile saadeti şeklinde geçirdim, planladığım gibi, ama akşam üstü kızlarla buluşamadım, amaaaa yengem ve abimlerle Taksim'de program yapan arkadaşımızı dinlemeye gittik, gayet keyifliydi.. üstüne Gizemim beni mesaj yağmuruna tuttu, bize gel bize gel diye hatta mesajlarından biri "sen, ben, nargile, şarap, noluuur gel.." idi :)) ehhh gelinim çağırmış gitmeyecek miyim :)) babama da sorup değişik atraksiyonlarla Gizemlerle buluşup onlara gittim, onların balkonlarında gece yarılarına kadar keyif yaptık, bana özel bir köşe hazırladılar, battaniyemle, ufonun karşında kuruldum, sohbet, muhabbet, gırgır, şamata ve hayat..
gecenin bilmem kaçında yatmamıza rağmen sabaha saatimi kurdum 9a, eve kahvaltıya yetişmek için, aile saadetine devam ve hem geceyi dışarda geçirip hem de gün boyu da evde bulunmayıp göze batmamak için :))) bir de tabii hazır 3 gün tatil varken uyku ile zaman geçirmek işime gelmedi, daha görülmesi gereken çok insan, gezilmesi gereken çok yer vardı :) sokak simitlerini alıp evin yolunu tuttum yeni gün yeni planlar için cumartesi sabahı.. bu arada evin beylikdüzünde olması hayata hep 1-0 geriden başlatıyor, boş trafik bile olsa bir yerden bir yere ulaşmak ennn az 1 saat sürüyor, 1 saatlik kocca bir kayıp.. neyse ona da alıştık, sonunda keyif varsa her yere giderim, hiiiç üşenmem bilinir:))
neyse çoluk çocuk gene kahvaltı ardından günün planını oluşturmaya çalışıyoruz, aslında kahvaltıya Ümran Yengemi de davet etmiştim ve bu 3 günlük tatilde kendisi ile mutlaka görüşmek niyetindeydim, çünkü pazartesi itibariyle gene radyoterapiye başlayacaktı, o vücudunda gene görülen illet yüzünden.. bu konuyla ilgili hiç olumsuz bir şey düşünmüyorum, evet tedavi dönemleri zorlanıyor ama bitecek biliyorum..
neyse bir türlü programlarımızı uyduramadık yengemle, eee saatte öğleni geçiyordu artık eginin evden çıkma vakti gelmişti de geçiyordu bile :))
Liseden can dostum Pınarımla konuşmuştuk günler öncesinden tatillerimiz çakışırsa görüşelim diye, onunla acayip maceralı yolculuklar, devamlı plan, program, yer değişiklikleri ile en son aynı otobüse binerek başladık dolanmaya.. çok değişik 3 gündü aslında benim için, evet bir yandan gezmek eğlenmek ile geçti ama bir yandan da çevremdeki ve hatta tanıdığım birine hasta ziyareti yaparak birilerini mutlu etmeye de çalıştım, enteresan yani..
Önce Pınar'ın bir arkadaşını ziyaret ettik hastanede, ne olduğu bilinmeyen bir rahatsızlığı varmış ama biz gittiğimizde sonunda teşhisi konmuştu ve tedavisi olan bir hastalık olduğu için yüzü gülüyordu Eda'nın.. O kadar mutlu oldu ki Pınar'ı gördüğünde ve hiç tanımadığı beni gördüğünde.. insanlar böyle zamanlarda çevrelerinde kesinlikle birilerini istiyorlar ve gerçekten mutlu oluyorlar, değerini bilen birileri olduğu için, o mutlu oldu biz de olduk, üstelik teşhisi konulduğu için daha da mutlu olduk, umarım enn kısa zamanda hiiiç bir şeyi kalmaz..
2. izin gününde de nargile nasip oldu bize :)) Pınar daha evden çıkmadan söyledi ben nargile isterim diye:)) ne çok nargile tutkunu olmuş çevremde:)) gene hayatıma yeni yeni girmiş bi arkadaşımdan aldığımız tavsiye üzerine gittik bir yere, ne yalan söyleyeyim Gizemler içtiğimin tadı bambaşka :)) Pınar'la da sohbet muhabbet, keyif.. hatta Özge'yi de aradık gene liseden diğer candostumuz, ulaşamadık ama eve geldikten sonra konuştuk onunla da uzuuun uzuuun o artık evli ve Balıkesir'de, görüşemesek de telefonla yetiniyoruz artık.. sonra gene dönüş yolu ve eve varış.. üzerinden bi hafta geçtiği için cumartesi gecesini hatırlamıyorum ama herhalde o akşam da evde oturmuşumdur :))
pazar sabah gene koştur koştur dernek, dernek de keyifli geçiyor ama aaa bu arada cumartesi üniversiteden bir arkadaşım ile haberleşmiştik gene ne zamandır görüşmediğim bi onunla görüşmeyi beceremedik bu 3 günde.. pazar dernek sonrası onunla görüşecektim ama gene aile saadeti moduna geçmem gerekti..
bu defa istikamet Florya.. ordayken farkına vardık Florya'da yaşayan 3 tane akrabamızda o illet hastalık var acaba ordaki herhangi bir çevresel faktör bunu tetikliyor olabilir mi? 2 tane yeni ameliyat olmuş hastayı ziyaret ettik, birinde tümor tamamen alınmış, temizlenmiş ..
diğeri kim biliyor musunuz?? geçen sene Kübra'dan bahsetmiştim bir çok kez.. şimdi onun o melek annesi de aynı illet ile savaşıyor, hem de doktorların ihmali yüzünden uzun süredir ilerlemiş bir halde.. onun da tedavisi sürecek, umarım çook kısa bir zamanda atlatır bu kötü günleri ve artık bu aile bir daha böyle günler yaşamaz..
umarım kimse yaşamaz..
ordan bu 3 gün içinde mutlaka görmek istediğim Ümran Yengemlere de uğrama kararı alıyoruz taa Florya'ya kadar gelmişken ama onlar henüz evde olmadıkları için oyalanmak için aile saadeti şekilden uzuuun bir aradan sonra dışarda yemek yiyoruz. Annem, babam, ablam ve ben olarak.. küçük kadro, sakin, sessiz ve tabii hizmet sektörünü devamlı eleştiren tipler olarak :))) ama birlikte olmak güzel, birlikte vakit geçirmek gene keyifli..
ehh artık çayımızı da sonunda buluşabildiğimiz Ümran Yengemlerde içiyoruz :)) umutlu, olumlu bakıyor o da yeni tedavi dönemine, gene gülüyoruz, gene sohbet muhabbet gene keyif..
diyeceğim şu ki.. çevremi seviyorum, tanıdığım tanımadığım insanları mutlu etmeyi seviyorum, sevdiklerimle keyifli vakit geçirmeyi seviyorum, offf gene tam adi polly halindeyim galiba ama seviyorum ben be bu hayatı:)) herşeye rağmen :)) hayat bana sık sık kazık atsa da, sık sık tökezlesem de ben insanları sevmekten, insanlara değer vermekten vazgeçmem arkadaş..
burda tekrardan Demom'a bu 3 günü bana yaşattığı için teşekkür ediyorum, ee Demom seni de seviyorum biliyorsun, iyi ki varsın :)
bu 3 günde görüşülmesi gereken mutlaka zaman bulunacak 2 kişi daha vardı;
biri fazla gezenti olduğu için kendisine İstanbulda sınırlarında bulamadık tabii ki fırsattan istifade İzmirlerdeydi Özi, ama onunla acısını geçen cuma günü Fransız Sokağında çıkardık, Levent Yüksel konseri niyetine(!)..
diğeri de poet ortağım.. o da şimdilik buralarda değil.. uzun zaman oldu yüz yüze görüşemeyeli ama hayat boyu irtibatın kopmayacağı, hep birbirimizden haberdar olacağımız ve arada günümü müzikle şenlendirecek my angel :)
pişşşt hayatımdakiler sizi seviyorum:))
iyi ki varsınız..
not: alkollü falan değilim, çok öpücem havalarında bir yazı olmuş :))
biraz da uzun olmuş sanki, 10 yazı çıkarmış ama bikere yazarım tam yazarım ve saatte gene 1 olmuş :SS
nedensizce sevgi dolu egi :))

5 Eylül 2010 Pazar

yazmalı..

yeni yazılar yazmalı, yeni bir hayat yaşamalı, bütüüün eskileri eskide bırakmalı, şöööyle bir sirkelenmeli, bayram sonrası her şey yeni olmalı, kendime o zamana kadar zaman veriyorum, sonra her şey yeniden başlamalı, düze çıkmalı, bu manasız ruh hallerinden çıkmalı, adi polii dön aramıza:)))
geliyorum gelicem bekleyin beni..

gelecek zaman egi

7 Mayıs 2010 Cuma

dönüp duran tarihler..

zaman bir yandan çook hızlı geçiyor, bir yandan geçmek bilmiyor, bir yandan acının ilacı, bir yandan acıyı arttırıyor..
bundan tam bir sene önce gece belki de bu saatlerde büyük bir heyecan vardı, günün doğmasını dört gözle beklemiştim..
ne garip hatırladım gene bu gece de güzel bir topluluğun içine gideceğim gün doğunca gene heyecan var içimde..
hepsi farklı heyecanlar, hepsi farklı hisler, hepsi farklı kişiler..
hayat her şeye rağmen devam ediyor işte, arada yalpalayıp düşüyoruz, ama bir sene kabusumuz olan bir gün bir diğer sene cennet tadında geçebiliyor..
bütün günlerin cennet ya da şu ara çok taktığımız gibi bahar havasında geçmesini diliyorum.. herkes için.. hayatta bazı kararlar veren herkes için.. günlerin bir adının olmasın, ayların adının olması fark etmiyor.. bir şeyler bir şeyleri hatırlatmak için hep bahane oluyor.. gün gelecek acı veren şeyler unutulacak ama bende bu tarih hafızası varkeeen ben daha çoook yazarım, ay dönümü, gün dönümü, yıl dönümü :))))
Alllah akıl fikir versin bana, hayattaki daha önemli şeyleri akılda tutmamı sağlasın ve baharımı getirsin:))
geçmişe ve geleceğe yolcu egi

1 Mayıs 2010 Cumartesi

veee gitti..

az önce istanbul'dan attığı son mesaj geldi telefonuma.. cevap yazarken telefonun taslaklarına daha önce kaydettiğim ama buraya yazmadığım bir mesajla karşılaştım.. gene kim bilir nereden nereye yolculuk yaparken bi başıma yazdığım bir yazı, bir gün oturur buraya yazarım diye.. ama o mesajdan bu yana şehri terk etme kararı çıkmış ve hatta bugün bu karar uygulanmış.. az önce..

vee mesaja gelirsek..
"iyi gibi görünüyor olabilirim ama aslında hiç de öyle hissetmiyorum.. bu son ankara darbesi sandığımdan fazla kötü hissetmeme neden oldu.. tamam hiç bir şey tesadüf değildi ama onun tarafında hiç bir şey olmadığını hiç kimse iddia edemez! üstüne geçen akşam kızların da bir şey var mı aranızda demesi.. ardından ankara misafiri tam tuz biber oldu.. umrumda değil diyorum ama hiç de öyle değil gayet umrumda! çünkü yaşadıklarının gerçek olduğuna inanmıyorum! o ışığı görmüyorum! farklı işte farklı! ağlamak, bağırmak, çağırmak, kavga etmek istiyorum bana bunu yaşatan herkesle! neden bunu bana yapıyorsunuz? bıktım aynı histen.. aslında bir şey olmadığını görmekten, gözüme sokulmasından, kalbimin kırılmasından, bıktım, sıkıldım.. "

demişim zamanın birinde ama şimdi gitti bile..
git-ti.. bit-ti.. git-t.. bit-t.. git.. bit.. -.. -..
.. egi .. ------- bıktım ----- bittim ---------

30 Nisan 2010 Cuma

bu gece son..

bu gece son kez İstanbul sınırlarında.. yarın bu saatlerde gitmiş olacak.. yarın son kez numara yapıcam dost insan olarak.. herşey o kadar beklenmeyen bir hızda ve plansızlıkta gitti ki bakakaldım.. bazen öyle bakışlar gördüm ki (ya da bana öyle geldi hep, ya da öyle görmek istedim) gitme desem.. ama bu defa bir şey demeyeceğim zaten ne dersem ters anlaşılıp gene mutsuz oluyorum hiç olmazsa mutsuz da etmeyeyim.. hiç olmazsa gene silinmeyeyim gider ayak ya da değerimi kaybetmeyeyim.. peki bu doğru mu?? numara yapmak.. dürüstlük dürüstlük diye deli olan ben şimdi buna ne demeli.. hiç bir şey dememeli.. SUSmalı.. susturmalı kafadan geçenleri de.. kimsenin hayatına müdahale etmeye gerek yok.. gerçi kendimi neden bu kadar önemli görüyorsam.. hayatını değiştirmek isteyen zaten değiştirirdi.. bişi söyleyeme gerek yoktu.. her şey gayet açıktı.. görmek isteyene.. sıklıkla söylediği şey değil miydi (di'li geçmiş zaman oldu bile..) zaten gamsızım ben diye.. en bilinen özelliği bu değil miydi.. gamsız.. insan herhalde kendisi neyse tam tersi dikkatini çekiyor.. kendisinin beceremediğini olabilenler çekiyor kendine.. işte bu da böyle bir yazı oldu, gene bunalımlı, gene bir gidenin olduğu, ama ben ne yapayım hayat bana bunu yapıyorsa??? ve işte son gece de manasızca, gamsızca bitti.. ve gene her şey bitti.. gidiyor, hiiiç gelmediği gibi.. hep içimde bir merak bırakarak biri daha gidiyor.. ne zaman çözülecek bu merakım? ne zaman aslında yaşananların ne olduğunu biri karşıma geçip dürüstçe söylicek.. o kadar mı kötü ki söyleyemiyorlar yoksa gene işlerine mi gelmiyor.. gitme demek mi lazım?? geçen sene birinin dediği gibi gitme demeni beklerdim mi diyecek gene giden.. yoksa onu bile diyemeyecek mi? peki gitme diyince gitme durumu değişiyor mu? hayır? o zaman neden gitme diyeyim? neden içimizde kalsın bir şeyler? neden diye soruyorum gene? gene cevapsız sorular yazısı? devamlı bir kendini tekrar.. bundan sıkıldım sanırım artık kendimden sıkılmaya başladım.. çünkü kendi kendime devamlı aynı şeyleri yaşatıyorum.. kendime yazık ediyorum.. değmeeez kimse benim verdiğim değere.. gidene güle güle.. yolu açık, şansı bol olsun, hayat ona biraz gam kazandırsın.. sadece anlık keyifler yaşamasın.. hayatın kendisini keyfe çevirmeyi öğrensin.. ben çoook biliyorum yaaa bi de ders vericem.. hıhhh hayat bu son olsun.. gitsin bitsin, sonra heeep mutluluk olsun.. güzellik olsun.. HAYAT olsun, herşeye rağmen HAYAT heeeep güzel olsun.. vee lütfen adi polly 'i bulsun getirsin biri çooook ihtiyacım var..

silinenden sonra bırakılıp gidilen egi..

23 Nisan 2010 Cuma

mayıs sıkıntısı..

geçen sene olduğu gibi bu sene de mayıs ayı bana iyi şeylerle gelmiyor.. geçen sene güzel görünüyordu 7sinde estim, dağıldım.. esen de bendim, dağılan da.. bu sene mayısın ilk günü ile birlikte hayatımın bir dönemi daha kapanacak.. yine geçen seneki gibi aslında hiç mi hiç ama HİÇ başlamamış bir dönem.. gene sadece gidişi izlemek CAN SIKICI.. bakınca mantıklı hiç bir yanı olmayan, bol yanlışı olan bir şey gibi görünse de duygular, hisler, ... varken kim MANTIKtan bahsetti??? kısacası özlemlerim artıyor her mayısla birlikte..

mayısa doğru bir gün gene yollarda bir başına egi..

birikmiş nisan yazıları..

insan florya sahilinde bir akşam vakti yalnız başına yürürken kulağında da manga'dan cevapsız sorular varsa kimi düşünür? ya da insan diyip genellemeyelim, özelleştirip egi diyelim.. hani bir öğleden sonra bu sahilde o hatırlanan şahsiyetle keyifli bir öğlen yemeği yiyen egi.. acı çoook ciddi çoook derin bir acı verdin bana sebepsizce.. bir yandan tabii ki sana hissettiklerimi illa bana hisset diyemem diyorum peki ama aslında ben ne istiyordum, bekliyordum ya da hala istiyorum bekliyorum işte ben de onu bilmiyorum.. bu da benim cevapsız sorularım.. gerçi bu hikayede her şey benim her şey bana ait hepsi eginin ta kendisi..

13/4/10 florya sahilinde bi başına bi egi..

dün sana ithafen bir şeyler yazmıştım şimdi gene yalnız başıma bir yolculuktayım.. az önce de sertab'tan açık adres çaldı.. diyeceksin ki sen de her şarkıyı benden biliyorsun.. ama rica edicem bi baştan sona dinle.. benim yakarışlarım anca böyle olabilir hatta "bu böyle olabilir de" de bizim.. şimdi ablamın tezi için çapaya gidiyorum, şu anda hayatımın herhangi bir yerinde olsaydın bu saatte yalnız mı gideceksin diyip sen de gelirdin, sende o dostluk, arkadaşlık, vefa vardı hem de fazlasıyla.. ama ben yanlış yapıp kıymetini mi bilemedim ne dersin? ben mi ihanet ettim dostluğumuza, arkadaşlığımıza ya da o aramızdaki her ne idiyseo bağa???

14/4/10 yolda gene bi başına bi egi..

geçen akşam o muhteşem eğlenceli grubumuzla görüştük, uzun bir aradan sonra sen de vardın.. uzun bir aradan sonra ilk defa aynı gruptaydık.. herşeyin başlangıcı olan grup ya da hiç bir şeyin hiç bir zaman başlamadığı grubumuz.. beni gene kızdırdın, ama iyi olan bir şey var, artık daha az acığını hissettim.. hiç o derin mavi gözlerinle göz göze gelmedim, belki de ondan daha az acıdı.. bakmamalıydım.. bir kere daha kanıtladın her şeyin bittiğini ya da hiç bir şeyin başlamadığını ve başlayamayacağını.. başlatmayacağını ve hatta belki de artık benden tiksindiğini.. yeter artık seni daha fazla düşünmek istemiyorum.. geçmiş ol istiyorum.. bitsin gitsin artık bu içimdeki bütün duygular, öfke, kızgınlık dahil..

23/4/10 gene bir bayram ama egi gene işte.. (bu arada tarihi yazarken geçen sene bugün döndüğün aklıma geldi, unutmak olayı çok da gerçekçi görünmedi bunu hatırlayınca..)

17 Nisan 2010 Cumartesi

tesadüf diye bir şey yoktur!!!

bu da mı "tesadüf" şimdi??
show tv'de kuzey'in oğlunu seyrediyorum..
saat olmuş gecenin 12 buçuğu.. candan erçetin konuk.. söyledikleri şarkıyı kırk yılda bir tv'de dinleyebilirsin.. volkan konak'ın içinden gelmiş tesadüfen.. tesadüf eseri bir "arkadaşım"ın da geldiği fasılda istediği, peçeteye yazıp verdiği ama söylenmeyen şarkı, türkü ya da her neyse.. şimdi ben bu şarkıyı nasıl unutucam.. hem de o giderken.. evet hepten gidiyor..
üstüne de candan erçetin mikrofonu eline alır ve "kırık kalpler" şarkısını söyler..
oha diyebiliyorum..
eyyy haayaaat sana diyorum üstüme daha fazla gelmesen nasıl olur???
ben kırık kalpler durağında inip yepyeni bir yola girmek istiyorum en kestirmeden mümkünse..
bu arada aynı "arkadaşım"la herşeyin bir ""tesadüf"" eseri başladığını (ya da her zamanki gibi hiç bir şey başlamamış olduğunu) söylememe gerek var mı?? ve aynı "tesadüf"ü benim yarattığımı.. demek ki yaratmakla olmuyorMUŞ..

tesadüfi yaşayan egi..

9 Mart 2010 Salı

bir sürü şey birikti..

hep aynı cümlelerle başlıyorum uzun aralardan sonra "ne zamandır yazmak istiyorum ama bir türlü cümleleri bir araya getiremiyorum yazacak çook şey var ama hangi birinden başlamalı nerede bitirmeli bir sonu var mı bilmiyorum.."
nereden başlamalı gerçekten?
ben yazmayalı yeni bir yıla başlamışız ve hatta işte bugün mart bile yaralanacak nerdeyse ZAMAN çoook hızlı geçiyor, hem bir yandan ZAMAN çok uzun geliyor, gün bitmek bilmiyor, hem de bir yandan ZAMAN yetmiyor hiç bir şeye yetmiyor..
kendime yetemiyorum çoğu zaman, kimseye yetemiyorum, ne arkadaşlarıma ne aileme ne işime.. ya herkesi aşırı memnun etme çabası yüzünden belki de bir çok kişiyi mutsuz ediyorum..
sadece zaman değil, para da yetmiyor artık hiç bir şeye, gittikçe daha çok sıkılıyor kemerler, gittikçe daha çok sıkıştırıyor problemler insanı bir köşeye..
bütün çevrede aynı dert, çevreyi geç içerde o kadar çok problem var ki..
bir de ennn içeride deriiin problemler tüm hızıyla sürüyor..
gene ağlama duvarı oldu sayfa..
bu kadar kötülüğün içinde bi güzellik sürprizim vardı ki onun da üzerinden 1 aydan fazla geçti ama onu bu renksiz yazının negatif yazının içine o muhteşem geceyi buraya yazamayacağım bir daha ki yazıya ve umarım umut dolu bir yazıya bırakayım..