30 Mart 2009 Pazartesi

her bir şeyden...

Yazmak için aynı anda bir çok şey geçti aklımdan, sonra da şu şarkı sözleri geldi aklıma "nasıl anlatsam, nerden başlasam..." devamında "Bodrum Bodrum" diye devam eder MFÖ'nün o muhteşem şarkısı ve buram buram yaz kokar... Bir anda yazı ne kadar çok özlediğimi hissetmeme neden oldu ve ne yazacağımı unutturdu bana :))
Daha önceki yazılarımda da aynen böyle olmadı mı bi anda her bir şey hakkında bi dünya şeyler söyledim, döktüm içimi gerek burdan gerek mercumek'ten...
Yazıya başladığım saatle şu saat arasında neredeyse 3 saat var ve şu anda saat gecenin 3 buçuğu...
Başlamışken hiç bir şey yazmadan bırakmayayım bari.
Yakınlarda beni dağıtan 2 şeyden bahsedeyim: biri, geçen hafta bir arkadaşıma gelen mesaj ve mesajın verdiği mesajın (!) beni dağıtması, mesaj:özlüyorum but it's ok. Bunu yazanı tebrik ediyorum, nasıl bir başarıdır bunu başarmak, bu başarı beni o kadar dağıttı ki yorum yaptığım cümle bile nasıl saçma sapan "nasıl bir başarıdır bunu başarmak" :)) işte ben de it's ok olan günlerin gelmesini bekliyorum. şimdilik özlüyorum but it's not ok diyebiliyorum sadece...
İkincisi de; şu ara giden herkesi dağıtan bir film "güneşi gördüm"... aynı anda o kadar çok şeyi gösterip, o kadar çok acıttı ki, o kadar çok şeyi hatırlatıp, o kadar yaraladı ki şu her açıdan bunalımlı dönemde bir bu eksikti dedirtti bana, gözlerimi şişirtti gene. aslında bu film için de başka bir yaram için özlüyorum but it's not ok diyebilirim.
Biliyorum çok anlaşılır bi yazı olmadı ama sadece bu kadarını yazabilirim, anlayacağınız şu aralar egi is not ok...

5 Mart 2009 Perşembe

yeni yazı...

Gene ozim dedi ben de yazıyorum:)
Çok söz dinler oldum, maaşallah :) evet geçen yazıdan bu yana neler değişti diye düşünürsek hiç bir şey değişmedi, ben gene evde, gene ev kızı...
Geçen yazıya bir göz attım öyle devam ediyorum. Geçen yazıda bir iş görüşmesine gittiğimden bahsetmişim ama ayrıntı vermemişim. Aslında iş görüşmesi bana göre iyi geçmişti, umutluydum, işi sevdim, pozisyonu sevdim, firmayı sevdim ve hatta iş görüşmesinde bir anda karşıma çıkan Emrehan Bey'i de eski iş yeri aracılığıyla ilk gördüğümde bile sevmiştim ama bunların hiç biri bana söyledikleri zamanda beni aramalarını sağlamadı.
En geç bundan 2 gün önce pazartesi aramış olmaları gerekiyordu, salı akşam mail attım ama bugün de cevap vermedi Emrehan Bey...
Şu anda elimdeki en sağlam başvuru o, herhalde ne maaş verseler başlardım, gerçi daha ne maaş teklifinden bahsediyorum, 2.görüşmeye bile çağrılmadım :(( Uzun zaman sonra ilk defa bugün babamdan para istemek zorunda kaldım ve çalışıp kendi parasını harcamaya alışan bir insan için babasından yeniden para istemek çok zor gerçekten. Hele ki onların durumunun da benden parlak olmadığını bilerek...
Gene de küçük bir umut da olsa belki ararlar diye umuyorum.
Bu arada cuma günü kamp organizatörümüz ile görüşeceğim gene iş için. Geçen tatil planımızı yaptığımızdan beri Melih'e ben de seninle çalışayım diyip duruyorum, hatta yaz tatilinin son gecesi fasıl masamızda karşımdaydı Melih. Bütün gece beynine işledim, arkadaşlarım da verdiler gazı, ama o zaman bir işim vardı...
Bir yandan o işin içinde olmak çok güzel geliyor bana, bir yandan da bugün 2009 yaz kamp programlarını inceledim. İçimi bir hüzün doldurdu, hala bir işim var olsaydı ben o programlara bakıp kendime uygun olanı seçip erken kayıt için koşturacak olurdum. Şimdi tatil gibi bir lüksüm yok ve olur da cuma günü görüşmede işime yarar diye programları inceledim. Erken kayıt indirimi ile 10 taksit bile yapıyorlar ama bu sene benim için bir önemi yok. Gerçi program içerikleri hep aynı artık, yapmadğımız bir şey kalmadığı için eski cazipliğini kaybetti aslında bir tatil olarak. Zaten hep söyleriz, hiç biri ilkinin tadını veremez. Güya bu sene yurt dışına gidecektik, belki bizim tayfa gider ama ben anca arkadalarından su dökerim, güle güle gidip, güle güle gelsinler diye...
İbiza'ya gidecektik, erkekler ayrı, kızlar ayrı hovardalık yapacaktık, güzel hayallerdi... Burda çok beceriyoruz ya hovardalığı :))
Hakikaten böyle bir dönem, hayatımdaki tüm dönemler gibi gene aşksız olarak da devam ediyor, bari o olsaydı da bir dayanağım olsaydı şu dönemde. Gerçi hayatımda hiç aşk, sevgi olmuyor değil ama ben hep yanlış insanlara, başkasına kara sevdaya tutulmuşlara, beni hiç o gözle görmeyenlere kaptırıyorum kendimi. Sonrada onlara güzin ablalık yapıyorum, bu da benim kısmetim demek ki...
Yakın zamanda iki çok sevdiğim arkadaşımdan duyduğum sözleri birleştirince ortaya şu çıkıyor; herkes kendisi için yanlış kişilerin peşinde, onlara vurgun, tutkun, aşık, ama o yanlış kişiler de kendileri için gene yanlış kişilere vurgunlar, böyle bir mutsuzluklar zinciri var, zincirdeki herkes birbirine acı veriyor, süründürüyor. İşte ben de o halkalardan biriyim herkes gibi... Gerçi benim bildiğim ve acı verdiğim kimse yok sanırım :)
Geçenlerde televizyonda eski bir diziye rastladım "Hayat Türküsü" diye... Deli bir kız vardı orda Ebru diye. Ebru dizide Cemal adında bir çocuğu seviyor, Cemal de amcasının kızına vurulmuştu adı da Hayat... Ama imkansız tabii bu aşk. Deli Ebru'nun deli cesaretiyle söylediği bi cümle çok hoşuma gitti, onu da yazmak istedim...
"- Cemaal, Hayat'a hissettiklerin var ya ben de sana..."
devamı yok, devamı gözler de "ben de sana..." ... dizinin ilerleyen bölümlerinde Cemal da mantıklı düşününce aslında o da Ebru'ya... olduğunu anlıyor. Bugün de gene deli kızın deli düğünü şeklinde olan bir bölüm vardı. Deli cesareti iyi bir şey midir acaba???
Uzun süre yazmayınca daldan dala atlayıp bi dünya şey yazıyorum.
Aaaa bi de muhasebeci amcanın referansıyla görüşeceğim bi yeminli mali müşavir amca var ki daha doğrusu dede... Onu da anlatayım sonra noktayı koyayım:)
Ben bu dede ile 3 kere falan telefonla görüştüm, güya onu İstanbul'da yakalarsam ziyaret edicem, bana iş bulacak ama ne mümkün adam Ankara'dan dönemiyor bir türlü. Ya da dönüyor ama ben yakalayamadan geri gidiyor, pes artık :) Bir de bir konuşmamız var telefonda, dedenin konuşmaya hali yok nasıl iş yapıyor bilemedim, bir sessiz sessiz konuşuyor, evet efendimler falan ayyy çalışamam öyle bi dedeyle gibi geliyor ama İstanbul'da yakalarsam ve iş verirse hayır da diyebilecek durumda olduğumu sanmıyorum...
İşte böyle bir şeyler, hayat tüm hızıyla devam ederken, ben yerimde duruyorum. Bu arada annemin sabahın 8inde olan fizik tedavisi sayesinde sabah yürüyüşlerine başladım. Annemi hastaneye bırakıyorum, 1 saat yürüyüşümü yapıyorum, annemi alıp eve geliyorum. Gerçi yarın becerebilirsek Ediyemle görüşeceğiz, Ada'ya gidelim istiyorum, onu beceremesek de Ortaköy ve hatta Bebek'e kadar yürütürüm Ediye'yi, İstanbul'umun Boğaz'ında yapmış olurum yarın ki yürüyüşümü inşallah tabii...
Plan yapmamak gerektiğini söylemiştim geçen yazımda plan yapmıyorum, hayırlı ise inşallah güzel bir geçiririz Ediyecikle, kendisi Singapur'da bir iş kabul etti, bir sene burda olmayacak :((( Umarım çook güzel günler onu bekliyordur... Çook özleyeceğim ama...
Artık uyuyayım erken kalkıyorum kaç gündür, yarın da erkenciyim. Şimdilik eginin hayatından kesitler böyle, umarım gene çok can sıkıcı yazmamışımdır, hayat herşeye rağmen güzeldir ve evet umudumuzu yitirmiyoruz, güzel günler gelecek, herşeyin hayırlısı olsun...

Hayatı bekleyen
egi