25 Kasım 2008 Salı

vakit yine başlama vakti...

Haftasonlarında normal insanlar iyi vakit geçirir, rahatlar, mutlu olur di mi? Evet ben cumartesi öyle bir güne başladım. Bütün haftanın yorgunluğunu atacaktım, ne zamandır görüşemediklerimle görüşecektim, hoşça vakit geçirecektim. Evet plan buydu.

Sabah kalkıp önce diyetisyen kontolüme gittim, eskisi gibi hızlı olmasa da gene bir şeyler gitmişti, yeni listem elimde kendimi Beşiktaş'a attım. Aaa attım derken arkadaşımla aynı otobüsle gitmek için bayağı bir uğraştık ama başardık. Uzuuun zaman sonra Cihan'la buluşacaktık. Cihan benim üniversitenin ilk yılının 2. dönemine doğru tanıştığım ve otobüslerde arkadaşlık ettiğim enn önemli üniversite yılı yadigarlarındandır. Tanımayanlar için söyliyim Cihan kız:) Neyse bizim kızları anlatmak için ayrı yazı hatta bi sürü yazı gerekir arada arada değineceğiz artık...
Aaa bu arada benim Fındıkzadem yazıları bi süre ertelendi sanırım. Malum kriz dönemi, şu ara dört koldan bunalım halindeyim, bir de Fındıkzade'ye girersem pek bi kurtuluş göremedim :)

Neyse Cihan'ın bindiği otobüse binmeyi başarıp, uzun süredir yapamadığımız gibi otobüste muhabbet ede ede gittik Beşiktaş'a. Orada ingilizcelerimizin seviyelerini tespit ettirmek için sınava girdik. Beklediğimden daha iyi bi seviyede çıktı ben her ne kadar kendimi o seviyede de görmesem de. Hatta bana bir soru fark atmış olsa da Cihan'la aynı çıktı seviyelerimiz de. Birlikte kursa başlama hayalleri kurduk, gene aynı sınıfta olmanın çok güzel olacağını düşündük ama gene konu paraya geldi ve biz gene geleceğimizi ertelemeye karar verdik. Hiiiç kimse 1 ay sonrasını göremiyor. böyle bir durumda kursa para bağlama işini ertelemeye karar verdik. Şubatta yeni dönem başlıyormuş, bakalım o zaman ne durumlarda olacak, piyasa ve bizler...

Bi yerde yemek yedik, başka bir yerde kahvemizi içtik, saat 6-7ye kadar sohbet ettik. Gerçekten çok özlemişim Cihanla dertleşmeyi, gülmeyi, vakit geçirmeyi... O anlattı, ben dinledim, ben anlattım, o dinledi. Birbirimize hep fikir veririz, yol göstermeye çalışırız, gene öyle yaptık. Umarım ikimiz için de hepp güzel şeyler olur, planladığımız güzel şeyleri başarırız. Hatta bir ara hep birlikte amerikaya gitme kararları bile aldık, bakalım ne kadarı olacak ne kadarı olmayacak...

Beşiktaş'tan Fındıkzademe geldim, babamın iş yerine girmemle feci bir yağmur boşaldı, aslında babama uğrayıp hemen kuzenim Seyfi'nin yanına gidecektim. Seyfi'yi geçen sene gene üniversite 4 asından biri olan Gizemcikle evlendirdiydik. Bu akşam önce onlarla sinemaya gidecek, ordan da onlara misafir olacaktım. Onlarla da güzel zamanlar paylaşmayalı çok oldu. Babam gene her dışarı çıkmam da olduğu gibi mutsuz ve huzursuz oldu. Bu mutsuz ve huzursuzluğu bana yansıtma konusunda da çok başarılıdır, ama o akşam ben huzur aramaya çıkmıştım, çok üstünde durmadım. Neyse gittik sinemamıza, Issız Adam'a... Aşkın insana ne çok acı verdiğini gene gördük, şerefsiz erkek milletinin şerefsiz olduğunu gene gördük ve bir arkadaşımın yaptığı yorum gibi hepimiz Ada'yızı yine gördük. Ben genelde filmlerde çok sulu gözümdür, Babam ve Oğlum, Gönül Yarası, Eşkiya gibi pek çok türk filminde sinemada hüngür hüngür ağlayıp günlerce gözlerim şiş dolaşmışımdır. Gözlerimin ne yazık ki öyle bir özelliği var, kimseden gizli ağlayamam, gözlerim, yüzüm herşeyi söyler...

Neyse Issız Adam'da ağlayamayan ben eve gidince bunun acısını çıkarmalıyız dedim be koyduk Babam ve Oğlum'un dvdsini...

Sanki ilk defa izliyormuş gibi aynı şekilde yüreğim burkarak, aynı acıları hissederek izledim. Bence o film herkesin o dönemde yaşayan bir tanıdığı için ağladığı bir filmdir, en azından ben öyleyim, ben filme değil bir canıma ağlıyorum hem de doya doya...

Gece 3ü geçe yattım, ama kafam hem filmden hem içtiklerimizden güzel nasıl yattığımı bilemeden uyumuşum, hatta yatmadan bilgisayarı da açtım bi ara, bi arkadaşıma bişiler de yazdım ama ne yazdığımdan da pek emin değilim:) Soramıyorum da ama herhalde kötü bir şey yazmamışımdır bir şey demedi sonraki konuşmalarımızda.

Ehh o saatte o kafalarla yatınca ve ertesi gün pazar olunca geç kalktık doğal olarak ve her pazar kahvaltısı gibi saat 1 civarı oturduk anca sofraya. Bir yandan sohbet muhabbet bir yandan biricik gelinim Gizemimin hazırladığı nefis kahvaltıyı afiyetle yedik. Saat 2 civarı annem aradı, bir güzel fırça attı, o saate kadar eve dönmediğim için, tabii bu fırça ona ait değil, babamdan yediğin fırçanın gazıyla aramış. Yaaa bu nasıl bişidir yaaa ben kuzenimin evinde kaldım, ve öğlen saat 2de hala (!) eve gitmediğim için nasıl fırça yerim?? Bu nasıl bir zihniyet nasıl bir anlayıştır???? Babamın her aşırılığını bi şekilde kaldırmaya çalışyıorum ama kuzenlerime bile gidince laf etmesi gerçekten katlanılır gibi değil...

Ya da olay bu şekilde bitse gene bildik babam tripleri diyip geçeyim, ama bugün salı akşamı oldu, ben pazar gününden beri hep normal davrandım ona, sanki ben hatalıyım gibi suyuna gittim, ama o bana hala yokmuşum gibi davranıyor. Şu yazıya başlamadan az önce gene aynı şekilde davrandı nasıl sinirlendim anlatamam. Yaa zaten hayatımda bin çeşit dertle, sorunla, problemle uğraşıyorum. Tamaam hiç biri sağlıkla ilgili gerçek problemler değil belki ama onları bile taşımak zor geliyor, şu anda evdeki bir huzursuzluğa hiiiiç ama hiiiiiç ihtiyacım yok. İşlerle ilgili başka şeylerle ilgili zaten kafam patlıcak gibi dolanıyorum her an, bi de eve gelip huzursuz olmak gerilmek son isteğim...

Resmen bu son olayla bin türlü şey geçti aklımda, hayır artık çocuk değilim ki evden çıkıp, kaçıp gideyim. Ben bi yere gitsem gene anneme bütün derdi, offfff çooook sıkıldıııım, çooook bunaldııım çoooook...

Ben güya dün, bugün yazacağım blogda daha iç açıcı daha pollyanna yazacaktım olmadı, gene olması, yazdırmadılar. Bugünkü olay dışındaki diğer şeyleri daha az kafama takma çabas içerisindeyiim, birikmiş işlerimi halledersem yeni yeni kararlar alıp onları da uygulayacağım.İnşallah bu kararlar doğru olur ve herşey yavaş yavaş rayına oturur...

Tekrar bunalım yazısı olduğu için kusuruma bakmayın, elbet şen şakrak egi günleri de gelir, benim hala umuduuum vaaar:)))

2 yorum:

zilsizzarife'nin yeri dedi ki...

Evet benimde o umudum var Ezgi'den.
Sana yaz yaz dedim sanki yazdıkların bana attığın maillerin toplu halde okunmuşu gibiydi.
Ben sana dedim kuzu bunun bir yolu var diye.Onun içinde bir organizasyon yapıcaz aklımda unutmadım:)

egi dedi ki...

Valla Özicim benim zaten okuyucu kitlem yok ki bi sen bi Güneş okuyorsunuz ve gerçekten ikinizin de bildiği şeyleri yazdım. Aslında başka şeyler de yazacaktım ama malum babam gündemimi anlık olarak değiştirdi napalım bugünlük kısmetimizde bunlar varmış, eteğimdeki taşlar bunlardı, başka zaman başka şey yazarım:) Çook öptüüm