18 Kasım 2008 Salı

nerde güzel şeyler?

Yazmaya başlayacağımı söylemiştim, ne yazacağımın kararını vermiştim gene hayatımızda kendimize zaman ayırmayı beceremediğimiz gibi yazmaya da zaman ayıramadım...



Peki şimdi neden yazıyorum? Gene bir buhran anı, gene ne yapacağını bilememe, gene bir çöküş...



Dönem her açıdan öyle kötü bir dönem ki, hayat bazen o kadar çok üstüne geliyor ki insanın kime ne diyeceğini, ne yapacağını, nasıl davranması gerektiğini bilemiyor, tam bir kıskaçta hissediyor kendini, sağa dönse de sola dönse de kurtuluş yok...



Demiştim ya herşeeey karar vermek herşey başlamak, ama gene kararlar o kadar zor ki karar verebilmek o kadar zor ki, her karar yanlış karar her karar birilerini zor durumda bırakacak karar her karar birilerini üzecek karar ve dahası karar ne olursa olsun kimse mutlu olmayacak...



Nasıl ama içinden çıkabilen var mı? Ben çıkamadım...



Bir de biz bütüüün bu kararlar, koşurmacalar, sıkıntılar, buhranlar derken bir de hayat denen bir şey var ki o kendi kendine sürüyor, daha doğrusu bazen sürmüyor, kimileri için son buluyor.



Her şey belki biraz daha güzel olur, her şey belki biraz olsun rayına oturur, her şey belki olacağına varır diye başlanılan bir pazartesinin sonunda gecenin 1inde bilgisayar karşısında blog yazarken bulur insan kendini, blog rengi için bunalım rengi kahverengi seçilmiştir, el devamlı vücudun sıkıntıdan kaşınan yerlerine gider, arada onun için ilaç da içilmiştir, gözlerden olur olmaz yaşlar dökülür, ve karman çorman ne olduğu belli olmayan, başı sonu olmayan ve belki de kimsenin okumaması gereken, kimsenin okuyup da canını sıkmaması gereken kelimeler dökülür elden....



Pazar günü alınan kararla güzel bir kahvaltıyla başlamıştır, ama sonrasın ne kadar sıkıntılı geçeceği de bilinerek başlanmıştır. Gene alınması gereken kararlar vardır, bu defa başkalarının, bu başkalarına destek olmak, kararına yardım etmek, fikir vermek, bir çıkar yol bulmak için toplanılmıştır ama iş gene zorduuur. Gene doluya koysan almaz, boşa koysan dolmaz, hatta bu olayda daha çok boşa koysan dolmaz vardır ve aslında boşun olduğu kapta çooook büyük bir delik vardır ve asıl bu deliğe çare bulunmalıdır. Radikal bir şeylere çoook acil bir şekilde ihtiyaç vardır, yarın geçtir, hatta bugün de geçtir, ama o radikal şeylerin ne olduğunu kimse bilemez... Uzun konuşmalar, tartışmalar yaşanır, bir sonuç elde edilir mi karar alınır mı daha yoktur ama belki kararın hızlanması sağlanmıştır, belki bir umut birileri bir şeyler yapabilir, belki belki belki...



Dediğim gibi pazartesiye gene de tüm pollyannalığına bürünerek belki bugün güzel şeyler olur diye başlanır, ilk haber Özlem'den gelir, koca adam buraya kadar dayanabilmiştir... Demek ki bazen insana milyonda 1 gülen şans bile yarayamayabiliyor ne büyük acı...

Sonra gene ne olduğunu gene çözemediği, uzunca da bir süre çözemeyeceği, iyi mi kötü mü güzel mi çirkin mi olduğunu bilmediği kafa karıştırıcı şeyler oluyor...

Bir güne bir genç insan acısı yetmemiş, o unutulmuş gibi üstüne bir de bir aile babasının artık bizimle olmadığı öğreniliyor...

Bir yandan herşeyin başı sağlık diyip, bir yandan da nasıl oluyor da insan kafasını başka başka şeylere de takabiliyor, ama hayatın sürmesi için de o sıkıntı yaratan şeylerin ortadan kalkması gerekiyor, onlar ortadan kalkmazsa onlar da hasta ediyor, yani herşey birbirine görünmez iplerle bağlı...

Akşam iş çıkışı bir kaç saatliğine cevahirde 2 arkadaşım ile buluştum, artık sıkıntılara her an her yerde çare aranır oldu, görüşmelerin, buluşmaların tek konusu da bunlar oluyor, gene gözler doluyor, gene sıkıntılar basıyor... Herkes iyiliğimi istiyor peki ama ben ne istiyorum??? Neee büyük bir soru bu bilir misiniz? Ne istiyorum? Ne istiyorum?? Ne istiyorum???...

Bilmiyorum... Aslında biliyorum alınan kararlarla aynı anda bütün herkes mutlu olsun... Ben de... Peki ya mutluluk ne?...

Yazımı başa dönüp okumayacağım ama çok karışık ve okuması çok zor bir yazı oldu onu biliyorum. Ama emin olabilirsiniz ki kafam çooook daha çoook karışık ve çözülmesi çoook çoook daha zor.

Gece dönüş yolunda gene aynı mevzular ve senelerdir aynı talepler... Boğulmak üzereyim bu karmaşada ama sağlığımız yerinde ona sahip olmak lazım diyoruz bir yandan da önemli olan o, peki ya ruh sağlımız ne olacak, ben ne olucam, biz ne olacağız...

Çıkış yolu istiyorum, bu gece uyuyayım istiyorum, sabah kalktığımda bütün alınması gereken kararlar alınmış ve uygulanmaya başlanmış olsun istiyorum. Kaç saat uyumak lazım bunun için, ya da kaç gün, kaç hafta, kaç ay, kaç yıl???

Şu bir kaç ayda o kadar yorgun bi beyne sahip oldum ki hatta bundan tam 1 sene başladı yorgunluk, iş yerinde yanlış kararlar alınmaya geçen sene tam da bu zamanlar başlanmıştı. Bi sene öncesine gitsek oradaki yanlışlıkları düzeltsek şimdi herşey en azından benim açımdan daha güzel olmaz mıydı? En azından benim işim düz gitseydi de başkalarına da yarasaydım, kendime de yarasaydım olmaz mıydı?

Doğru ne şimdi? Gitmeli mi? Kalmalı mı? Ya da bir şey çok belli sanırım kesin gitmeli ama nereye gitmeli?? Kendimi kılavuzsuz, pusulasız okyanusun ortasında bir başıma hissediyorum. Eveet çook dostum, arkadaşım, ailem var çevremde ama konu kararlarıma gelince bi başıma kalıyorum, onlar sadece fikir verebilir, herkes kendince doğrusunu söyler ama benim benim kendi doğrumu bulmam lazım. Egi kendi doğrusunu bulup, kendi rotasını çizmeli artık doğru yanlış bunu zamana bırakmalı galiba...

Ama vakit artık karar ya da en azından hareket vaktidir...

Aklıma ne geldiyse yazdım, az da olsa döktüm içimdekimi belki biraz açılırım diye, yanlış bir şey yazdıysam affola, anlaşılmıyorsa bırakın gitsin...

karman çorman, yorgun, üzgün, bitik, bunalımlı, huzursuz, kaşıntılı egi...

Hiç yorum yok: